22 Ekim 2022 Cumartesi

TATLI BİR YAŞAM TELAŞI…

 Huzuru aramak mıdır günlerin getirdiği yoksa zaten var olan huzurun yaşanması mıdır gün içinde yaşadıklarımız… Dünya her gün kendini aynı şekil içinde sunarken aynı zamanda bin bir türlü bilinmez yaşantılara hazırlar biz insanları. Nasıl da tuhaf değil mi her gün aynı şekilde kendini sunan dünyada değişen ve dönüşen insan halleri…  Bilinmezlik yorsa da bizleri, belki de bu dünyamızı renklendirmek için vardır kendimizi yıllar içerisinde nasıl göreceğimizin gizemi… Belki de dünya aynı kaldıkça sen kendi değişimlerine şahit olasın diye vardır, güneşin tüm ışıltısını her sabah pencereye vuruşunun.  

Gün batımının güzelliğine, ışıltısına kapılırız bir akşamüstü. Işıltı rengini etrafa, denize, dağa, en uzak uzak kıyılara savurur durur. Güneş ışığını, kendinden mi alır yoksa gün içinde topladıklarını mı etrafına saçıp da gitmek ister bilinmez. Bilinmezlikler gün batışlarını, deniz dalgalarının kumsala vuran sesler midir yoksa bu seslere kendini kaptıran martıların mı? Bir düşünüp de etrafıma baktığımda tüm görebildiklerimiz, etrafımızdaki tüm hareket eden her şey, tüm tanıyabildiklerimiz aslında ne kadar da kendi halindeler. Kendi hallerinden, kendi özlerinden bir an olsun uzaklaşmıyorlar. Ne kadar özenli yaşıyorlar kendilerini. Mevsimler yıllardır sırasını şaşırmıyor, güneş doğmak için acele etmiyor ya da batmak için dönüp durmuyor dünyanın etrafında; rüzgârlar bir daha böyle esmeyeceğim diye kendini bitirip ardından bir daha esmek için sabırsızlanıp yormuyor kendini. Yapraklar salınıp da toprağa kavuşmak için, karlar bir araya gelip erimekten korkmuyorlar belki de… Korkmadıklarındandır savunmasız kalmaya olan tahammülleri. Olur da kendimi bırakırsam eğer kaybolurum bunca kar tanesinin, beyaz bulutların arasında demeyişlerindendir. Belki de yeniden yeniden var oldukları için insanlar gibi ölüm korkusunu hissetmiyorlar derinden.

Etrafımda olup bitenlerin, kendimden başka yaşamların ve de yaşantıların ölüm korkusu var mıdır bilmiyorum ama ölüm korkusu yaşayan insanın ölümden değil de “bu dünyada içime sinerek yaşayamadım” demesi, korkutuyor diyebilirim. Peki nedir sizce içine sinerek yaşamak? Dünyanın tüm zevklerinden tatmak mı, daha çok iyi hissetmeye koşup durmak mı, yoksa aylarca çalışıp birkaç aylık tatili bekliyor olmak, okunacak yüzlerce kitabının olması mı yoksa “daha çok gidilecek mekânım var benim” diyebilmek mi? Ya da çalışmayı, üretiyor olmayı önemsemek mi ya da yaşamak sizin için birkaç anın bakır demliklerdeki birkaç çayla içini ısıtan sıcaklık mı? Yaşamak, derinlikli bağlar kurduğun insanlarla benzer mekânları paylaşmanın sevinci mi yoksa ben şimdi, buradaki hayatımı hatırlayacak mıyım diye sorduğun sorularına aldığın cevapların hepsi midir?  Yoksa içindeki şarkıların senden habersiz yüzyıllarca yaşayacak olması mı…  Belki biri belki hepsi, belki de birkaçıdır yaşamak denilen şeyin ömür saatlerine bölünmesi…

Ölümü hatırladıkça yaşama daha çok koşuyor, yaşamın neşesini, gecesini, gündüzünü daha çok benimser daha çok sever oluyoruz.  Çünkü yaşamın acısı içinde bile bir yaşama isteği vardır. Yaşama isteğine olan özlem vardır. Peki tüm bunlar… Bunca ev, sokak, denizlerin kenarında kaygısızca biten kamışlar, martıların dansı, kuşların tatlı cıvıltıları, akan zamanda hangi yönümüze ışık tutuyorlar? Tüm bunların hepsi insanlar için mi? Mesela kuşlar insanları görmeyince özlem duyuyor mu, denizler dalgalarını insanlara ulaştırmak için mi savuruyor yoksa rüzgâr insanın saçlarını savurmak için mi esiyor ya da tatlı bir ısıya ihtiyaç duyasın diye mi… Etrafımdakiler yaşama sevincini hissedeyim diye varsa eğer benim de bu sevinçlerden taçlar yapmam beklenmez mi? Acılarım olduğunda ölümü hatırlamam peki… Ölüm varsa bazen isteyerek bazen de istemsizce yaşadığım acıları kucaklamam gerekmez mi… Çünkü acıları da sevinçleri de kucaklayan bir ölüm var değil mi? Şimdiki sevinçlerini çoğaltan ve acılarını alıp götürecek olan ve senden geriye güzel anılarını senden habersiz etrafa saçacak yaşamın gerisinde kendini izleyeceğin bir ölüm… Ya da “bir tatlı yaşam telaşının” başak dünyalarda, başka başka mekânlarda, başka bir benle yaşayacak olanın gizemi midir ölümün getirecek olanları? 


İyi Okumalar 

Leyla TAŞTEMİR J J


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

SONSUZLUĞUN PERDELERİNİ KALDIRMAK

  SONSUZLUĞUN PERDELERİNİ KALDIRMAK Yaşamın içinde birbirinden habersiz ve zamansız çekilmiş boşluktaki fotoğraflarda buluyorum, dünyayla ...