20 Haziran 2024 Perşembe

TÜM ARAYIŞIMIN BİTİMİ KENDİMDİM

 


Sabah güneşinin ilk ışıltıları, buğusu üzerinde tüten demlenmiş çay, birkaç kuş sesi, güne hazırlanan araba sesleri, bulutların güneşin önünü kapatmak için yarışırcasına salınımlı hareketleri… Olmuş ya da olmasını istediğimiz hayata doğru “Bugün yeniden başlıyorum.” dediğimiz günlerin başlangıcı… bu yaşamın hepsine doğru gidilen her şey. Hayatı, hayatın yaşanmaya değer olan tüm izlenimleri her birimizde belki her şeyi daha iyi daha iyinin içinde iyi’leri bulmak için yola koyar her sabah. Bu, kimileri için bir sabahın erken saatleri, kimileri için günün bitimi, kimileri için ise günlerin uzunluğu yılların kısalığıdır. Olmasını istediğimiz her şeyi oldurma çabasından bir sürü şeylerin toplamıdır. Belkilere yer vermek istemeyen insan doğamızın belirsizliklere katlanamayan gün izlenimleridir. Oysaki belki de her şey tam da olması gerektiği gibidir. Böyle düşünmek biraz da olsa iyi gelmez mi insana? Her şey gerçekten böyledir. Değiştirilecek yol, gidilecek daha fazla yol yoktur. O yolun üzerindeki her şey hepsiyle uyumludur. Belki de bu kadar olması, olması gerekene yaklaştığı yer, yalnızca böyle bu kadardır. Bundan daha fazlası insanın kendi doğasına, kendi bedenine yüklediği yüklerden başka değildir. İnsan olduğu kadar, olduğu haliyle güzeldir. Haliyle insan da en çok kendisi olduğu zaman, kendisiyle bağ kurup yalnızca kendi yolunda olduğu zaman yolu daha berrak ve gidilecek yolları belki de sandığı kadar uzun olmadığı yerdedir. Peki insan yalnızca kendisiyle bağ kurduğunda tamamlanmış olur, yoksa bir diğerinin varlığıyla mı tamamlanmış hisseder? Tamamlanmışlık duygusu var mıdır gerçekten? Yoksa insan zaten tamdır ve öteki dediğimiz insanlarla bağ kurduğunda bu tamlık hissinden mi yola çıkar. Modern öğretiler insanın önce kendini sevmesinden kendini sevemeyenin başkasını sevemeyeceğinden bahseder. Oysaki insan kendine biraz da ötekinden başlar sevmeye. Bir ötekinin varlığıyla kendi sevgisinin varlığını keşfeder. Yani insan kendi sevme biçimini görür. En çok kendini tanır severken.

Dünya üzerinde günler dediğimiz birbirini ardı ardına geçerken bence insanın en çok sorguladığı şeylerden birisi çok yaşamışlığı, az yaşamışlığı ya da yaşamın bazı taraflarına çokça yetişip çok tüketmiş olması değildir diye düşünüyorum. Çünkü yaşamın en gerçek tarafı ne yaşanımların içinde kaybolmak, ne çok anlam yüklemek ne de kendini bir şeylerin uğruna hapsetmektir. Ölüm gerçekliği ve ölümden sonraki geri dönülmezlik belki de tüm yaşanmışlıklara ya da yaşantılara daha şeffaf bakmamızı sağlamaz mı? Belki de tüm bu geçirdiğimiz sürenin sevincine ve acısına daha kabul edilebilir taraflar sunmaz mı? Kabul edilebilir tarafları birçok insan için az olsa da insan yaşamının acı soluklarına sevginin iyileştirici ve yatıştırıcı etkisi yetebiliyor. Yetebiliyor ve de insana iyi ki varım, iyi ki buradayım dedirtebiliyor. Böylelikle şehirlerde, ülkelerde, farklı mekânlarda,  dokularda ve yüzlerde kendini aramayı bırakıp aynaya baktığındaki gerçek kendinle tanışıyorsun. Böylelikle de aslında mekânlarda, uzaklarda, insanlarda veya yakınlarda kendini aramayı bırakıp, doğduğundan beri sende yaşayan benliğinle gerçek bir tanışıklık yaşıyorsun. Belkilere son verdiğim bu satırların sonunda tüm her yerde aradığım yaşamıma “tüm arayışımın bitimi kendimdim” diyebiliyorum.

 

İyi Okumalar

Leyla Taştemir


SONSUZLUĞUN PERDELERİNİ KALDIRMAK

  SONSUZLUĞUN PERDELERİNİ KALDIRMAK Yaşamın içinde birbirinden habersiz ve zamansız çekilmiş boşluktaki fotoğraflarda buluyorum, dünyayla ...